Kültür Seyahat

6 Ekim 2023

İzmir. Nefeslendiğimizde suya gömülmüş batıklar misali kayıp hikâyelerin kokusunu aldığımız şehir. Her köşesinde bir yaşanmışlığın yer aldığı İzmir, beraberinde ulu bir tarihi barındırıyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son 50 yılında, devletin İstanbul’dan sonraki en büyük ikinci şehri olan bu hakiki liman kenti, batıyla doğunun en hakiki kesişim noktasıydı. İpek Yolu ile Akdeniz’in birleştiği bu şehrin etrafını Pagos, Yamanlar ve Nif Dağları sarmalarken, denizini de Karaburun ve Gülbahçe gibi yarımadalar çevreliyordu. Bu sayede hem çok güvenli, hem de vazgeçilmez bir ticaret rotası üzerinde bulunan İzmir, 16. yüzyılın sonlarında bir metropol olma yolunda ilerlemeye başladı. Namı da zamanla bütün dünyaya yayıldı.

Alsancak.jpg

Bir asır önceki adının Yunanca’da “nokta” anlamını taşıdığı Punta, İzmir’in halen gözbebeği. Evet, eskilerin Punta’sı, günümüzün Alsancak’ından bahsediyoruz. 400 yıl içerisinde büyük bir yerleşim haline dönüşen Alsancak, İzmir’in en kapsamlı ticaret noktasıydı. Levanten ve Rum izlerinin halen bizleri tarihi bir yolculuğa çıkardığı bu semtin tarih hazinelerini sizler için derledik. İyi okumalar dileriz.

Alsancak Garı

Türk ve Anadolu tarihi için çok mühim bir yere sahip bu binanın döşenmiş taşlarına, eminiz ki her İzmirlinin en az bir defa pabucunun tabanı değmiştir. İzmir ile Aydın arasında inşa edilmiş ve 1856 yılındaki coşkulu bir açılışla hizmete giren bu demiryolu hattı, Anadolu’nun ve Türkiye’nin tarihte demiryoluyla ilk tanışıklığıydı. Bizzat İngilizler tarafından inşa edilen bu demiryolu hattı, Ottoman Railway Company isimli bir şirketin bünyesinde hayata gözlerini açtı ve 1935 yılında TCDD tarafından satın alınana kadar bu şirketin bünyesinde faaliyetlerini sürdürdü.

Büyük bir kısmının ikamet ettiği köşklerin bulunduğu Buca’ya, Rees Ailesi tarafından demiryolu hattıyla bağlantılı ilave bir hat eklenmişti. Bu sayede gündüzleri Alsancak gibi bölgelerde ofislerine veya çarşılara giden İngilizler akşam güneş ağarmadan trenle doğrudan Buca’daki köşklerine çekilerek bu güzel şehrin en çok tadını çıkaran topluluk haline gelmişti.

1922’ye kadar olan süreçte Alsancak Tren İstasyonu’nun bulunduğu bölgenin civarına küçük bir İngiliz Mahallesi dememiz mümkündü. Garın karşısında çoğunluğu İngilizlere ait Levanten köşkleri, caddenin ilerisinde İngiliz Kilisesi, onun çaprazında İngiliz Denizciler Hastanesi ve birçok İngiliz’e ait işletme ve konut bu civarda konuşlanmıştı. İzmir her zaman çok güzeldi, ama o yıllarda İngilizlere daha bir güzeldi.

Alsancak Gar.jpg

Atatürk Müzesi

Her İzmirlinin muhakkak bildiği veya önünden geçtiği bu köşk hepimizin estetik algısını şenlendiriyor şüphesiz. Günümüzde Atatürk Müzesi olarak kullanılan ve her gün açık olan bu binaya giriş ise ücretsiz. Bir de gelin bu binanın hikâyesine göz atalım.

1870’li yılların sonlarına doğru, İzmir yöresinde halı ticareti yaparak zenginleşmiş Ermeni kökenli Ispartalıyan Ailesi’nin büyüğü olan, aynı zamanda Takfur Efendi olarak nam salmış Agop Ispartalıyan tarafından yaptırılmıştı bu güzel köşk. Köşkün içerisinde bulunduğu mahallenin adı bir asır önce, İtalyanca’da “Güzel Manzara” anlamına gelen Bella Vista’ydı.

Mahallenin bu isme sahip olmasının sebebi ise bugün Ali Çetinkaya olarak bilinen ve Gündoğdu Meydanı’na çıkan caddenin zamanında İzmir’in en can alıcı manzarasında bitmesinden kaynaklıydı. Köşk,  9 Eylül 1922’de Türk Ordusu’nun İzmir’e girişinden kısa bir müddet önce Ispartalıyan Ailesi tarafından terk edilmişti. Türk Ordusu’nun karargâhı olarak kullanılmasının ardından da kısa bir süreliğine otel işlevi gördükten sonra belediye tarafından satın alınıp Atatürk’ün şahsına tahsis edildi. Atatürk’ün ölümüne kadar her İzmir’e gelişinde konakladığı bu köşk, 1940 yılında da müze haline getirilecekti.

İnsanın, 1950’lerin sonuna kadar Kordon’un baştan aşağıya bu köşklerle sıralı olduğu aklına geldiğinde üzülmemesi biraz zor. Çünkü günümüzde bütün Kordon’da bu estetik harikası yapılardan sadece 7-8 tane kaldı. 

kordon

Namık Kemal Lisesi

Bu okulda lise yıllarını geçirenler gerçekten çok şanslı. Gençliğinde bu denli güzide bir yerde bu büyüleyici havayı solumuş bir insan eminiz ki güzel bir lise hayatı geçirmiştir. İyon başlıklı sütunlarından içeri girildiğinde öğrencilerini bir başka dünyanın karşıladığı Namık Kemal Lisesi’nin binasının ise göz atmaya değer bir hikâyesi mevcut. Bu lisenin bulunduğu mahallenin ismi bir asır önce Aya Katerina’ydı. İsmini 1922’ye kadar var olan, bugünün Kültürparkı’ndaki Pakistan Pavyonu’nun yer aldığı civarda konuşlanmış İzmir’in en büyük kilisesi Aya Ekaterini’den almıştı. Namık Kemal Lisesi olarak bildiğimiz binanın arazisi, 1909 yılında İzmirli bir Rum aile olan Kiepetzoglou’lar tarafından İzmir’deki Rum Cemaati’ne bağışlanmıştı. Bu bağışın sebebi ise, İzmir’de 1717 yılından beri faaliyette bulunan Anadolu’nun hatta Balkanlar’ın en kıymetli liselerinden biri haline gelmiş şehirdeki Rumlar’a ait Evanjelik Mektebi’nin yeni binasının inşası içindi.

1909 yılında unutulmaz bir törenle binanın inşasına başlansa da, durum Rum halkının umut ettiği gibi ilerlemedi. Araya Balkan ve Birinci Dünya savaşlarının girmesi dolayısıyla binanın inşası 1922 yılına kadar uzadı.

İzmir Yangını sırasında, yangın bölgesinin tam göbeğinde kalmalarına rağmen, bugün Atatürk Lisesi olarak bildiğimiz binayla beraber özel bir çabayla ateşlerin arasından uzak tutulmaya çalışıldı. Hatta binanın civarındaki terk edilmiş bütün evler harabe haline getirilip yangına karşı set bile oluşturulmuştu. Günümüzde ise İzmir’in en seçkin okullarından biri olan bu yapı, şüphesiz ki çevresine renk katıyor. 

Aziz Polikarp Kilisesi

İzmir’in ne kadar çeşitli olduğu gösteren başka bir yapıya daha geldik. Alsancak’ın azıcık ötesinde kalsa da bu özel yapının hikâyesinin anlatılmaya değer olduğunu düşünüyoruz. İzmir’de şu an bulunan ve faaliyet gösteren en eski kilise olma unvanını taşıyan Aziz Polikarp Katedrali ismini Hıristiyanlığın ilk şehitlerinden olan İzmirli Polikarp’tan almıştır. Hazreti İsa’nın çarmıha gerilip göğe yükseldikten sonra havarilerinin ve diğer takipçilerinin Kudüs’ten ayrılarak çeşitli bölgelere dağılmasından sonra Efes’e yerleşen Meryem Ana ile onunla birlikte gelen havari Yahya’nın müritlerinden biri olduğu üzerinde duruluyor Polikarp’ın. 

Polikarp’ın unvanını alan Aziz Polikarp Kilisesi, İzmir’in kozmopolit bir şehir olma yolundaki sürecin fitillerinden biriydi. 1625 yılında tanınan imtiyazla birlikte Fransızlar tarafından inşa edilen kilise, eski İzmir’in en merkezi konumunda yer alıyordu. Kilise, İzmir tarihinin bilinen en yıkıcı depremi olan 1688 depreminden, 1889 ve 1922’deki yangınlardan ve 2020 depreminden ne kadar etkilense de hala inatla ayakta kalmayı başardı.

Bünyesinde ayrıca manastırın da bulunduğu kilise, pazar günleri hariç her gün saatleri bazı dönemler değişkenlik gösterse de genelde öğleden sonraları ziyarete açık oluyor. Lakin tadilat ve içerisinde bulunduğu bakım çalışmalarından ötürü şu sıralar ziyarete kapalı. Yer altındaki kasvetli ve bir o kadar büyüleyici ortamıyla şüphesiz herkesin ilgisini çekmeyi başarıyor Aziz Polikarp Kilisesi.  

st. policarp.jpg

Alaçatı’da Ekolojik bir Lavanta Oteli: Vadi Alaçatı
Kültür Seyahat

Alaçatı’da Ekolojik bir Lavanta Oteli: Vadi Alaçatı

İzmir’in derinliklerinde bir köy var uzakta ve o köyde bol lavantalı bol zeytinli, doğaya zarar vermeyen, ailece zaman geçirebileceğiniz bir tesis…

Devamını Oku
Bergama-0
Kültür Seyahat

Bergama Gezi Rehberi

Kuzey Ege’nin göz kamaştırıcı antik kalıntıları, kent merkezi ve muhteşem doğal güzellikleriyle burada herkesi etkiliyor. Burası neresi diye soracak…

Devamını Oku
Karaburun-0
Kültür Seyahat

İzmir'in Cennet Tatil Beldesi: Karaburun

İzmir sahil şeridinin en çok ilgi gören noktalarından bir tanesi olan Karaburun özellikle son yıllarda tatili Ege kıyılarında geçirmek isteyenlerin…

Devamını Oku