Kültür Seyahat
3 Aralık 2022Bilindiği üzere Selanik, derin tarihi yapısı ve tanıklık ettiği olaylar açısından oldukça önemli bir konumda yer alıyor. Günümüzde unutulmayacak tatillere imza atan Selanik'in müdavimleri arasında çok sayıda Türk turist de var. Bu sene rotanızı Balkan ülkelerine çevirmek gibi bir düşünceniz varsa, Selanik'e mutlaka uğramanızı öneririz. Selanik'in gezilecek yerleri ve görülmesi gereken turistik noktaları konusunda bizim önerilerimiz ise şu şekilde...
White Tower of Thessaloniki (Beyaz Kule)
Selanik’te görülmesi gereken ilk duraklardan bir tanesi olan Beyaz Kule, ilk rotanız olabilir. Bu kentin en önemli simgelerinden birisi olarak bilinen bu zarif kulenin, yaklaşık olarak 15. Yahut 16. yüzyılın ortalarına doğru Osmanlı Devleti tarafından inşa edildiği öne sürülüyor.
Bu bağlamda göreceğiniz askeri yapı, denizden gelebilecek saldırılara karşı savunma amaçlı inşa edilmiş. Öte yandan hapishane olarak kullanılmış. Hatta tüm bunların yanında bu yapı, o dönemlerde Kırmızı Kule başta olmak üzere birçok değişik isimle birlikte anılmış. Yaklaşık olarak 34 metre yüksekliğe sahip Beyaz Kule, Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması sonrasında arkeolojik eserlerin saklanması, hava savunması, meteorolojik gözlem gibi amaçlar doğrultusunda faaliyet göstermiş. 1983 yılından itibaren de beş katlı yapının her bir katında farklı temalara sahip olan birbirinden farklı koleksiyonlar sergilenmeye başlanmış. Üstelik bu koleksiyonları inceledikten sonra altıncı kata çıkarsanız benzersiz yerel lezzetlerin tadına bakma fırsatı edinebilirsiniz!
Aristotelous Meydanı
Kentteki en popüler konaklama bölgelerinin başında gelen Aristotelous Square, sosyal ve kültürel hayatın merkezi olarak oldukça rağbet gören yerler arasında. Hatta tüm bunların yanında zaman zaman önemli siyasi olaylara da şahitlik ettiğini söyleyebiliriz.
Sahil kesiminde yer alan Aristotelous Meydanı, bu yönleriyle birlikte kentin en canlı noktaları arasında güncel konumunu koruyor. Dolayısıyla da bu meydanın çevresindeki mekânlara oturup deniz manzarası eşliğinde bir şeyler yiyip içerek keyfinize keyif katabilirsiniz. Bu bağlamda kentin kalburüstü alışveriş mekânlarından bazılarına ev sahipliği yapan Aristotelous Meydanı, 1917 tarihinde kenti kasıp kavuran yangın felaketinden sadece bir sene sonra Fransız mimar Ernest Hebrard’ın tasarımlarına bağlı kalınarak baştan yaratılmış olduğunu söylemek mümkün. Restorasyon sonrasında modern bir görünüme sahip olan meydandaki Electra Palace ve tiyatro binası gibi görkemli yapılar da 20. yüzyılın ortalarında inşa edilmiş. Bu noktada Selanik civarlarına giderseniz mutlaka uğramanız gereken Aristotelous Meydanı sizi mest edecek.
Atatürk Evi Müzesi
1953 tarihinde ziyarete açılan Atatürk Evi Müzesi, Selanik’in Eski Kent bölgesinin merkezinde konumlanıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 1881 yılında doğduğu bu ev, tarihi ve kültürel değeri vesilesiyle yıl boyunca çok sayıda ziyaretçiye ev sahipliği yapıyor. 1937 tarihinde Selanik Belediyesi tarafından Atatürk’e hediye edilen iki katlı oldukça zarif yapı, geleneksel mimarinin en güzel örnekleri arasında da güncel yerini koruyor.
Rodoslu Müderris Hacı Mehmet Vakfı tarafından 1870 yılında inşa ettirilen bu evde (Günümüzde müze olarak faaliyet gösteriyor) Atatürk’ün hayatı hakkında çeşitli bilgiler içeren değerli kaynaklar sergilenmekte. Ayrıyeten bu kaynaklara ek olarak Atatürk’ün bazı kişisel eşyaları ile birlikte doğduğu dönemde evde kullanılmakta olan mobilyalar da büyük bir özenle korunuyor. Tüm bunların yanında Atatürk Evi’nin iç kısmını keşfettikten sonra evin bahçesine geçecek olursanız Ali Rıza Efendi’nin diktiği nar ağacını da görebilirsiniz. Bütün bu yapıyı yakından görmek isterseniz Selanik rotanızı mutlaka Atatürk Evi’ne çevirmelisiniz.
Hagia Sophia, Church of Saint Sophia
Hermes Caddesi’nin doğu ucuna doğru yürüdüğünüz zaman kentteki en önemli dini yapılardan bir tanesi olarak bilinen Aya Sofya Kilisesi’ni göreceksiniz.
Bizans mimarisinin kültürel zenginliğini günümüze taşıyan kilisenin kökenleri yaklaşık olarak 3. yüzyıla kadar uzanıyor. İstanbul’daki çok daha görkemli adaşından esinlenilerek tasarlanan ve 1917’deki yangın felaketini hasar almadan atlatarak günümüze kadar ulaşan yapının inşa süreci de 7. yüzyılda gerçekleştirilmiş olduğu biliniyor. Hagia Sophia, 10. yüzyılda eklenen mozaikler vesilesiyle çok daha estetik bir görünüme kavuştuğu için görenleri mest etmeye devam ediyor. Yapının özellikle kubbesini süsleyen çalışmaya odaklandığınız zaman ustalık kokan detayları rahatlıkla fark edebilirsiniz. İki asır boyunca katedral olarak faaliyet gösterilen dini yapı, son ve büyük değişimini Osmanlı’nın kentte hâkimiyet kurması sonrasında geçirmiş diyebiliriz. Bu bağlamda yapı, bir minare eklenerek camiye dönüştürülmüş.
Arch of Galerius and Rotunda
Egnatia Caddesi’nden kent merkezine doğru yürürseniz karşınıza çıkacak Galerius Kemeri ve Rotunda, bu eşsiz kentte Roma döneminden kalma en değerli benzersiz antik yapılar olarak gösteriliyor.
Kemerin Perslere karşı kazanılan zaferini onurlandırmak adına yaklaşık olarak 297 yılı civarında inşa edildiği söyleniyor. Eski zamanlarda kentin ana kapısına görkem katan antik yapıdan günümüzde geriye yalnızca savaşı betimleyen kabartmalarla dolu iki ayak kaldığını söyleyebiliriz. Kemerin tam olarak kuzeyinde yer alan Rotunda ise 4. yüzyılın başlarında inşa edilmiş olduğu söyleniyor. Yapı, aslında İmparator Galerius’un ebedi bir istirahatgahı olarak tasarlanmış. Ancak bu yapı, İmparator Theodosius zamanında kiliseye dönüştürülmüş. Aynı zamanda Aziz George’a adanmış. Adeta asırlara meydan okuyarak ayakta kalan bu eşsiz ve kudretli yapı, şimdilerde Heykel Müzesi olarak kullanılıyor.