Yeme İçme
2 Nisan 2021Güncelleme Tarihi: 6 Haziran 2022
Kış akşamlarında yağmur, soğuk dinlemeden güğümlerde boza taşıyan bozacıların “Booooooza! Boooozacııı” dediğini mutlaka duymuşsunuzdur. Boza, kış aylarının vazgeçilmez bir klasiğidir ve boza denilince akla gelen ilk yer şüphesiz İstanbul'daki Tarihi Vefa Bozacısı’dır.
Çok kısa tarihinden bahsetmek gerekirse eğer eski zamanlarda boza, koyu renkli, çok sulu ve tadı ekşi olarak servis edilen alkollü bir içecekmiş. Hacı Sadık Bey tarafından boza kıvamının kendi özel tarifi (darı, su ve şeker) ile şu anki gibi koyu kıvamlı açık sarı renkli ve tatlı-ekşi olarak değiştirilmesi ile insanlar bu yeni lezzete bayılmışlar ve böylece Tarihi Vefa Bozacısı 1876’da ilk ticarethanelerini açmış. Şu anda ilk açıldığı zamanın esintilerini hala taşıyan Vefa Bozacısı, ufak restorasyonları ile tarihi dokusunu günümüze kadar korumaya da devam etmiştir.
Gittiğinizde göreceksiniz ki, boza güler yüzlü çalışanları ile büyük mermer bir kaptan bardaklara aktarılıp üzerine tarçın gezdirilmesinden sonra büyük tepsilere konuluyor ve tepsiler bittiğinde de anında yenileniyor. Bu özgün lezzeti dilerseniz kaşıkla, dilerseniz de içerek tüketebiliyorsunuz.
Boza denilince akla gelen ayrılmaz ikilisi kavrulmuş leblebi… Vefa Bozacısı’nda leblebi servis edilmemektedir. Bu konuda da yıllardır tam karşısında faaliyet gösteren Vefa Leblebici’si devreye giriyor. Bozasını leblebi ile tüketmek isteyenler, Vefa Leblebicisi’nin yolunu tutuyor ve oradan leblebisini alıyor böylece esnaflık kazansın diye iki taraf da birbirinin kazancına katkıda bulunmuş oluyor.
Tarihi Vefa Bozacısı’nın Hikayesi
Binlerce yıllık bir geleneğin parçası olan boza dendiğinde, İstanbullu olsun olmasın herkesin aklına ilk olarak Vefa Bozacısı gelir. Ünü semtin sınırlarını aşıp tüm Türkiye’ye yayılmış bir lezzet dükkanı olan Vefa Bozacısı’nın hikayesini merak ediyor musunuz?
1870 senesinde Arnavutluk’tan kalkıp İstanbul’a gelen Hacı Sadık Bey, ilkin farklı bir boza kıvamı tutturmaya uğraşır. O zamanlarda koyu renkli, sulu kıvamlı ve ekşimsi tatlı olan boza, birçok esnaf tarafından satılmaktadır ancak bugünkü bildiğimiz açık sarı renkli koyu kıvamına, Hacı Sadık Bey’in bulduğu yöntemle birlikte kavuşur.
Hacı Sadık Bey evinin altına kurduğu imalathane ile işe başlar, gündüz üretir geceleri de sırtında bakır güğümüyle saray ve çevresinde dolaşır. Talep giderek artmakta, zamanın aristokratları arasında ünü giderek yayılmaktadır. Böylece o zamanlar İstanbul’un en mutena semtlerinden biri olan Vefa’da bir bozacı açmaya karar verir, ismini de Vefa Bozacısı koyar. Dükkan açıldığında tarihler 1876 senesini göstermektedir.
Bugün, o dükkan hala aynı yerinde hizmet vermeye devam ediyor. Şaşırtıcı, değil mi? Hacı Sadık Bey ile başlayan ve bugün dördüncü nesil aile fertleriyle devam eden üretim, ailenin örf ve adetlerine sonsuz bir bağlılık ile sürüyor.
Bozanın Yararları Nelerdir?
Bozanın yararları da saymakla bitmeyecek cinsten. Vitamin ve enerji kaynağı olarak geçen Boza, eski zamanlarda askerleri güçlü tutmak için tüketilirmiş. Süt yapıcı bir içecek olmasından dolayı emziren kadınlara da çokça tavsiye edilir. B vitamini açısından oldukça zengindir, sindirim ve bağışıklık sistemine de iyi geldiği bilinen bir özelliğidir. Öğün atlamada da kullanılabilen bu tarihi içecek sağlıklı beslenme için birebirdir.
“Bozacının Şahidi Şıracı” sözü nereden gelmektedir?
Osmanlı Zamanlarında Boza ve Şıra alkollü içecek olarak bilinirdi. Şıra, şarapla ilgili bir içki türü; Boza ise bira ile özleştirilmiş bir alkol olarak bilinirdi. Zamanında bozahane adında yerler bulunurmuş ve meyhaneye gitmekle eş anlamlara gelirmiş. “Bozacının Şahidi Şıracı” deyişi ise iki alkollü içeceğin satıcılarının aynı amaca hizmet verdiklerinden dolayı birbirlerinin şahitliğinin çok güvenilir olmadığını anlatmak için kullanılmış.