Kültür Seyahat
20 Kasım 2024Marmara Denizi üzerinde inci gibi sıralanmış dokuz adadan oluşan Prens Adaları, İstanbul’un kalabalığından uzaklaşmak ve Kasım ayının hem serin hem de huzurlu atmosferini yaşamak için en güzel adreslerden.
Gelin bu güzellikleri birlikte keşfedelim ve Adalar’da geçirebileceğiniz unutulmaz bir günü birlikte planlayalım.
Güne Başlangıç
Malum hem yol uzun hem de gezilip görülecek çok yer var bu yüzden Adalar yolculuğunuz mümkün olduğunca erken başlamalı. Ada vapurları Kabataş, Kadıköy ve Bostancı iskelelerinden kalkıyor. Boğaz’ın hafif sisli manzarası ve martılar eşliğinde yapacağınız yolculuk yaklaşık 1 saat sürecek. Ufukta beliren çam ağaçları ve tarihi binalar da vapurunuzun Kınalıada’ya yaklaşmakta olduğunun habercisi.
Kınalıada: Prens Adaları’nın Mütevazı Güzeli
Adalar gezinize Kınalıada’dan başlamak mantıklı bir seçim çünkü burası hem diğer adalara göre daha küçük hem de hızlıca keşfedilebilecek bir yapıya sahip. İstanbul’a en yakın Prens Adası olan ve adını kırmızıya çalan toprağından alan Kınalıada’da 1-2 saat geçirip diğer adalara olan yolculuğunuza devam edebilirsiniz.
Peki Kınalıada’da nereleri gezelim? Bizans dönemine ait manastır kalıntıları ve taş evleriyle dikkat çeken Kınalıada’nın doğası diğer Prens Adaları’na nazaran daha az ağaçlı bir yapıya sahip. Burada yapılacak en güzel şeylerden biri iskele yakınlarındaki mekanlardan birine oturup kendinize bir ada kahvaltısı söylemek ve güne keyifli bir başlangıç yapmak olacaktır. Sonrasında, adanın Ermeni mirasını yansıtan önemli yapılarından Surp Krikor Lusaroviç Kilisesi’ni görmeye gidebilirsiniz.
Yolculuğunuz rüzgarlı bir güne denk gelmediyse sahil şeridi boyunca yürüyüş yapmak, fotoğraf çekmek ve kısa bir yürüyüşle kolayca ulaşabileceğiniz Manastır Tepesi’ndeki Bizans kalıntılarını keşfetmek, ada gezinizde mutlaka yapmanız gerekenler arasında.
Burgazada: Sakinlik ve Sanatın Buluşma Noktası
Kınalıada’dan sonra ikinci durağınız Burgazada olsun. Huzuru, sadeliği ve yalınlığı sevenler için ideal bir kaçış noktası olan Burgazada, kasım ayında her zamankinden sakin olacak, bu da dingin bir atmosferde keşif yapmak anlamına geliyor.
Burgazada’nın en büyük özelliği nedir derseniz, daha iskeleye ayak bastığınız anda sizi saran sıcak ve samimi ortamıdır deriz. Burada ilk uğranacak yer Sait Faik Abasıyanık Müzesi. Edebiyat dünyasının usta öykücüsünün yaşadığı ev zamanla Burgazada’nın simge yapılarından biri haline gelmiş. Edebiyatı ve Burgazada’yı farklı bir gözle izlemek için mutlaka uğranmalı.
Müze gezisinin ardından sahil boyunca dizilmiş kafeteryalarda sıcak bir çay molası verdikten sonra ver elini Kalpazankaya. Burgazada’nın en güzel noktalarından biri olan Kalpazankaya’nın hikayesi ilginç. Osmanlı döneminde sahte para basan kalpazanlar burada saklanırmış, o yüzden de burası zamanla bu isimle anılır olmuş. Denize nazır yüksek bir tepe üzerinde konumlanmış olan Kalpazankaya, İstanbul’un muhteşem siluetini izlemek için harika bir yer.
Heybeliada: Sessizlik ve Tarih Bir Arada
Laf aramızda, bizim Prens Adaları içinde en sevdiğimiz ada Heybeliada olabilir. Hiçbir zaman Büyükada kadar kalabalık değil ama en az onun kadar doğal güzelliklerle ve tarihi bir dokuyla süslü. Ruhunda tarih yatan Heybeliada Bizans döneminden izlerini taşıyor. En dikkat çekici yeri ise adanın simgesi haline gelmiş Rum Ortodoks Ruhban Okulu. Burayı ziyaret etmek için bir tepenin zirvesine doğru yokuş çıkmanız gerekse de adanın tatlı sessizliğinin ve çam ağaçlarının eşlik ettiği bu yürüyüş de başlı başına bir keyif.
Heybeliada’nın sokaklarında yürürken, her bir köşenin hikayesi olduğunu fark edersiniz. Burada zaman daha da yavaş akar.
Doğayla baş başa kalayım, aramıza kimse girmesin derseniz de Değirmenburnu Tabiat Parkı’nı mutlaka ziyaret edin. Sonbaharın sıcacık renklerinin çam ağaçlarıyla harmanlandığı muhteşem doğasında yapacağınız bir yürüyüş, sahilinde oturup dalga seslerini dinlemek kendinizi çok iyi hissettirecek. Hele yanınızda bir termos kahveniz varsa değmeyin keyfinize!
Büyükada: Tarih ve Doğanın Harmanı
Büyükada Prens Adaları’nın en büyüğü ve en popüleri. Yazın sıcak günlerinde Büyükada’yı ziyaret etmiş olanlarınız varsa, o yoğun kalabalığa şahit olmuşlardır mutlaka. Vapura binmek için sıra beklediğiniz, Büyükada sokaklarında neredeyse adım atamayacak hale geldiğiniz bir kalabalıktan bahsediyoruz. Ama sonbahar ve kış sezonunda bu yoğunluk haliyle azalıyor ve Büyükada tamamen size kalıyor.
Büyükada iskelesine ayak bastığınız anda, ahşap köşklerin ve begonvillerle süslü sokakların görüntüsü, size bambaşka bir dünyaya geldiğinizi hissettirir. Burada yapılacak ilk şey ada sokaklarını keşfetmeye başlamak. Adalarda motorlu taşıtlar kullanılmadığı için etrafı keşfetmenin en güzel yolu yürüyüş veya kullanmayı bilenler için bisiklet kiralamak.
Tarihe meraklı olanlar, biraz efor harcayarak Ada’nın simge yapılarından Aya Yorgi Kilisesi’ni ziyaret edebilir. Hem kiliseye giden yol hem de zirveye ulaştığınızda karşılaşacağınız nefes kesici manzara ise kesinlikle buna değecek. Marmara Denizi’nin sonsuz maviliğini hiç bu açıdan görmediğinize eminiz.
Büyükada’da yapılabilecek en güzel şeylerden biri de ada mutfağını keşfetmek. Kasım ayında balık sezonunun en taze ürünlerini bulabileceğiniz balık restoranlarında, balığınızın yanına mis gibi bir roka salatası ve bir zeytinyağı tabağı söylemeyi unutmayın. Yemeğin finalini bol köpüklü bir Türk kahvesi ile yapmak da bir ada klasiğidir, bizden söylemesi.
Günün Sonu: Günbatımıyla Veda
İstanbul’a 1 saat uzaklıkta bambaşka bir dünyada koskoca bir gün geçirdikten sonra, bu gezinin finalini günbatımı ile taçlandırma zamanı. Vapura binmeden önce sahil kenarındaki banklardan birine oturarak güneşin batışını izlemek için mutlaka zaman ayırın, pişman olmazsınız.
Son vapuru yakalayıp İstanbul’a dönerken adanın huzur dolu atmosferinin bir parça da olsa sizinle geldiğini, ruhunuzun dinlenip yenilendiğini hissedeceksiniz ve Prens Adaları’nda geçirdiğiniz bu huzurlu günün etkisi uzun süre üzerinizde kalacak.