Kültür Seyahat
24 Mayıs 2021Hayatım boyunca kış mevsimini çok sevmiş ve yakın dost olarak bilmiş biriydim. Tüm hayallerim ve hayata karşı günlük yaşam kurgum kış mevsiminde neler yapılabilir listesi yapmakla geçti diyebilirim. Yazın aksine yapılacak aktiviteyi daha çok bir arada bulduğum kış mevsimi kesinlikle soğuk bir ülkede ve özellikle Christmas zamanında geçirilmeliydi.
Bu hayalleri kendi odamın camından kurduğum zamanlardan çok sonraları 2017 yılında Amerika’da Tennessee eyaletinde, Nashville şehrinde yaşıyordum. Orta Amerika’ya kış mevsimi gelmiş ancak kar yağar mı yağmaz mı, soğuk olur mu olmaz mı düşüncesi içerisinde işi şansa bırakmak istememiş olacağım ki yakın arkadaşımın Toronto’da olduğu aklıma geldi. Bir Walmart alışverişi sırasında kendisini aramaya karar verdim ve kendisini ziyaret edeceğimi söyledim. Ne zaman diye sorduğunda bunun cevabını kendim dahi bilmiyordum ancak ağzımdan bu hafta sonu zamanlaması çıkıverdi. Buna ben de şaşırmıştım! Zamanlamayı söylerken ve üstüne üstlük anlaşıp sözleşirken dahi biletim yoktu.
Günün akşamında bilgisayar başına oturdum ve kendime bilet baktım, vizelerimi ayarladım, otel rezervasyonumu yaptım, sırt çantamı ayarladım ve kendimi hafta sonu tatiline, özellikle soğuk iklimin heyecanına kaptırarak beklemeye koyuldum.
Cuma günü geldiğinde işten çıktım, Nashville Uluslararası Havalimanı’na erkenden gittim ve uçağıma bindim. Uçak bu zamana kadar bindiğim uçakların aksine farklıydı… Daha önce hiç pervaneli uçağa binmemiştim. Cam kenarında bunun da zevkini yaşarken Toronto şehrinin silüetiyle karşılaştım. 2 günlük tatilin ne kadar keyifli olacağı, yeni yerler göreceğim, eğlenip super bir hafta sonu geçireceğimle ilgili iç sesimle atıp tutuyorduk.
Toronto Pearson Havalimanı’na geldiğimde arkadaşım beni karşılamış ve araca binerek 0 derecelik öğleden sonra Toronto’sunda şehir merkezine doğru ilerlemeye başlamıştık. Gerçekten soğuk beni heyecanlandırıyor ve neler yapacağımız hakkında şuraya gidelim, bunu yapalım, bunu görmedim şeklinde koyu koyu kaynatıyorduk. Toronto’da hayat nasıl, ekonomi nasıl, işler ne alemde gırla gidiyordu.
Otel rezervasyonumun olmasını, üzerimin müsait olmasını ve sırt çantamın da küçük olmasını fırsat bilerek oteli pas geçip farklı lokasyonlara gitmiş, yemekler yemiş, eğlenmiş, gezmiş dolaşmış ve günü ertesi sabahın 02:00’si yapmıştık bile. Havanın soğukluğu resmen mutluluğuma mutluluk katıyor, Christmas süslemeleriyle mutluluğum ikiye katlanıyordu.
Sabaha karşı 02:30 sularında hava -15 dereceye kadar düşmüş ve artık ayrılma zamanı gelmiş, otelime gidip rahat bir uyku çekme zamanım gelmişti. Gün içerisinde şehri doyasıya keşfettikten sonra artık otelin nerede kaldığını ve hangi demiryolu hattıyla gideceğimi biliyordum. Hem şehrin hem de kış mevsiminin tadını çıkarmak istemiş olacağım ki son metreleri yürüyerek kat ettim. Ve otelime geldim.
Otele girdikten sonra normal olarak derin bir sessizlik, herkes odalarına çekilmiş, danışma deski boş idi. Bir ilgili bulma ümidiyle sağa sola seslenerek sonunda yetkili personele ulaşmıştım. Kimliğimi ve rezervasyon numaramı söyleyerek odamın numarasını beklemeye koyulmuş ve sorulan sorulara yanıt veriyordum ancak aniden beklemediğim bir cevap ile karşılaştım; “Böyle bir rezervasyon yok!” Ne olduğunu anlayamamakla birlikte karşılıklı iddialaşma ve rezervasyon kağıdımı göstermeme rağmen rezervasyonumun olmadığı iddiası ile karşılaşmıştım. Müsait oda olmadığı dönüşü de cabası olmuştu! Gece 03:00’te daha önce hiç bilmediğim bir yerde sokakta kalmıştım.
Otel personeline yakında başka bir otel olup olmadığını sorduğumda tarifini aldığım otelin yolunu tutmuştum. Nereye gideceğimi bilmemekle birlikte tekinsiz sokaklarda tek başıma dolaşmaya başlamış ve evsiz insanların bana devamlı tacizi ile başbaşa kalmıştım. Sadece hızlıca oteli bulmak ve çok sevdiğim soğuktan bir an önce kurtulmak istiyordum çünkü anladım ki -15 hiç de sevilecek bir hava sıcaklığı değilmiş.
Bahsi geçen oteli bulduğum anda iç sesim “eyvah, sanırım sınanıyorum” yorumu da ansızın ses vermişti. Otelin kapısından girdikten sonra merdiven altı bir otel olduğunu anlamam uzun sürmedi. Sadece bir yatak istiyor ve sabahına da kalkıp gitmek istiyordum ancak otelin dolu olduğu depoda bir boş yatak olduğu ve uygunsa orada yarı fiyatına konaklayabileceğimi söylemişti yetkili personel. Olur mu olmaz mı derken şansımı sokakta aramayı tercih etmiştim ancak önce telefonumun şarjını doldurmam gerekiyordu. Biliyorsunuz ki Iphone şarjları acil durumlarda insanları yarıda bırakma özelliğine sahiptir. Şarjımı anlamlı bir seviyeye getirdikten sonra arkadaşımı aramış ve onun kaldığı ailenin yanına gelip bir geceliğine konaklayıp konaklayamacağımı sorduğumda negatif yanıt almıştım. Aslında onu da suçlamıyordum. Çünkü o da o evde misafirdi ve kendi misafirini getiremezdi. Kurallar netti!
O gece tanıştığım başka bir arkadaşımı aramış ve nerede konaklayabileceğimi sormuştum. Bana o bölgede yakınlarda öğrenci yurdu olduğunu ve belirli bir ücret karşılığında konaklayabileceğimi söylemişti. Yurdun yetkili kişisinin telefonunu vermiş ve adresi almıştım. 03:30 sularında hava buz kesmişti. Endişeli bir şekilde sokaklarda bir o yana bir bu yana giderken evsizlere yanaşmadan öğrenci yurdunu bulmuştum. Fakat yurtta bir sıkıntı gözlemliyordum. Hiç yurda benzemiyordu. Çıkmaz bir sokakta büyük bir binanın arka kapısındaydım ve camlı kapıdan içeri bakıyordum. İçeride kimse yoktu ancak arkadaşım telefonda içeriye girmemi söylüyordu, verilen adresin bul olduğu ve doğru yerde olduğumu ifade ediyordu.
Arkadaşıma söyleyebildiğim tek şey “Emin misin? Burası bir mezbaha” idi. Arkadaşım inatla orası olduğunu söylüyor ve kapıyı çalmamı istiyordu. Gece 03:30’da ben kendime inanamayarak mezbaha kapısını çalıyor ve burası “Öğrenci yurdunun arka girişi mi” diye sormayı beklemiyordum. Kendime resmen inanamıyordum.
Durumun daha da vahim bir hal alacağını düşünerek evsizlerin de bölgede dolaştığını bildiğimden yurdun orası olmadığına kendi kendime kanaat getirdim ve oradan ayrıldım. Gel zaman git zaman yurdu bir şekilde buldum. Artık çok üşümüş, sinirlenmiş ve acıkmıştım. Yurt yöneticisini arayarak bir gün konaklamak istediğimi söylediğimde bana pasaport numaramı ve pasaportun fotoğrafını göndermemi istedi.
Bu isteği garip karşılayarak ve sanki başka birçok seçeneğim varmış gibi reddettim ve yetkili ile telefonda kavga etmeye başladım. Dramım ve sınanmam bitmiyordu. Yetkili personele kapıya gelmesini ve kapıda görüşmek istediğimi nazik bir dille iletsem de kendisini tehdit ettiğimi zannederek telefon resmen karşımda duvar olmuştu ve ben hala sokaktaydım.
Telefon şarjımın son demlerini civarda otel aramaya harcamak için telefonuma davrandım ancak çıkan oteller fahiş fiyatlar istiyor ya da dolu olduklarını söylüyorlardı. Bir an için sabaha kadar sokakta kalsam, şehir merkezine gitsem ve bir yerde yatsam mı diye düşünmedim değildi, ciddiyim yapacaktım.
04:00 civarına geldiğinde muhitte iyi bir otel bulmuş ve ne kadar isterse verecek duruma gelmiştim. Otele titreye titreye girdiğimde ilk sorum ne yazık ki “Boş oda var mı” olmuştu. Evet, cevabını alınca nasıl sevinmiştim anlatamam. Tabii ki fırsattan istifade kazıklandım da oraya hiç girmiyorum ama artık sıcak bir yere ihtiyacım vardı.
Sadece bütün gece titrediğimi ama yine de inanılmaz bir tecrübe yaşadığımı hatırlıyorum.
Anladım ki soğuk sevdam ve soğuk şehir belirli bir dereceye kadar dayanılabilir oluyordu. Fakat yine de hayatım boyunca unutamayacağım bir serüvene imza atmıştım. Çünkü bu gelişin bir de gidişi vardı ve yine beklenmedik olaylar hayatımda bir çığır açacaktı. Ancak o da başka bir bahara diyelim.
Not: "Kanada'ya Ne Zaman ve Nasıl Gidilir" öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.