Bir Pasifik Okyanusu adası ülkesi olan Japonya, yaklaşık 6.900 adadan oluşur.

En kalabalık adaları olan Honshu, Hokkaido, Shikoku ve Kyushu, ülke nüfusunun yüzde doksan yedisini oluşturur.

Yüzde yetmişi dağlık olan Japonya’da halkın büyük çoğunluğu kıyı kesimlerde yaşar.

Ulusal dilde “Nippon” olarak telaffuz edilen Japonya’da birincil dil Modern Japoncadır.

1

Şinto ve Budizm, Japonya’nın iki ana dinidir. Halkın %39’u Budist, %4’ü Şinto, geri kalan kesim ise Hristiyan’dır.

Yerli bir maneviyat olan Şintoizm, doğadaki her canlı varlığın ve hatta seslerin tanrısal olduğuna inanır. Şintozime ait ilkelerin gözlemlenebildiği başlıca yerler ikebana ismi verilen çiçek düzenleme sanatı ve Japon bahçe tasarımıdır.

Her kasabanın kendine has festivalleri vardır. Matsuri adı verilen bu festivaller yoğun bir katılımla ilkbahar ve yazı karşılamak için yapılır.

Takvimin en önemli zamanı 1 ile 3 Ocak arası kutlanan Yeni Yıl’dır. Bu büyük tatilde ataların mezarları ve tapınaklar ziyaret edilir.

Sumo, judo ve karate geleneksel Japon sporları olsa da ülkede en çok izlenen spor dalı beyzboldur. Ulusal spor olan sumo, esas olarak yalnızca Japonya’da uygulanır.

Japon mutfağının ana elementi balıktır, öyle ki dünyada yakalanan balıkların %12’si sadece Japonya’da tüketilir. Dünyada Japon yemeği dendiğinde akla gelen ilk yemekler ise suşi ve pirinçtir. Bir tür pirinç şarabı olan “sake” ise ulusal içkileridir.

Büyüleyici ve çok yönlü bir kültüre sahip olan Japonya, yeniliklere açık yapısıyla kendisini sürekli geliştirse de binlerce yıl öncesinin derin geleneklerine dayanmaktadır.

Görgü kuralları ve gelenekler, Japonya’daki günlük yaşamın önemli bir parçasıdır ve bu kültüre ait olmayanlar için bu kurallar oldukça karmaşık görünür.

Japonya’da belki de en yaygın sosyal gelenek eğilme hareketidir. Merhabalaşırken, teşekkür ederken ve özür dilerken yapılan bu hareket, aynı zamanda karşı tarafa duyulan saygıyı ifade eder.

Ünlü Zen bahçelerinin önemi büyüktür ve her unsuru dini önemle doludur. Toprak Buda’nın doğurganlığını ve bereketini temsil ederken, bahçenin yollarının da aydınlanmaya götürdüğüne inanılır. Fenerler ve kemerli köprüler bahçe tasarımının en ikonik nesneleridir.

Modern zamanla geçmişin büyüleyici bir şekilde harmanlandığı Japonya, görülmesi gereken yerler konusunda da son derece cömert.

Geleneksel Japon evleri, bambu ormanları, altın renginde tapınaklar, zarif çay seremonileri ve Zen bahçeleri ile geleneksel Japonya’nın kalbi Kyoto,

Gökdelenler, pasajlar, çılgın insan kalabalığı, alışveriş merkezleri ve restoranlarla Kyoto’nun aksine Japonya’nın modern ve şehirleşmiş yüzünün sergilendiği Tokyo,

2

Japonya’nın az bilinen cennetlerinden olan, Japon Alplerinin hemen kıyısında son derece tarih kokan bir merkez Takayama,

Japonya’yı ziyaret etmek için tek başına yeterli bir sebep olabilecek ulu Fuji Dağı,

Ülkenin en güzel Zen bahçelerinden birine ve bir sanat müzesine ev sahipliği yapan Kanazawa,

UNESCO Dünya Mirası olarak koruma altına alınan, en önemli yapısının sedir ağaçları altında kırmızı ve altın rengi binalardan oluşan devasa bir kompleks olan Toshogu Tapınağı’nın da görülebileceği Nikko kasabası,

Bir keşişin hayatının nasıl olduğunu ucundan kıyısından deneyimleyebileceğiniz, vejetaryen yemekler yiyip sabahın erken saatlerinde meditasyon törenine katılabileceğiniz, bir tapınakta kalmanın zorluklarını ve güzelliklerini yaşayabileceğiniz Koya-san kutsal tapınak kasabası,

Mükemmel şekilde restore edilmiş ahşap hanları ve sessiz sakin sokaklarıyla en iyi korunmuş Japon şehirlerinden olan Tsumago,

Japonya’nın ilk başkenti olan ve dünyanın en büyük ahşap binası da dahil olmak üzere birçok tarihi hazineyi barındıran Nara, Japonya’nın asla kaçırılmaması gereken güzellikleri arasında.